Sosyal medyadan şiddetin canlı yayınlanmasının ve bu tür şiddet olaylarının artmasının, toplumsal sürekliliğin geleceği için ciddi bir risk oluşturduğunu kaydeden Sosyolog Dr. Berat Dağ, “Şayet bu tür olayları önleyecek çözüm önerileri geliştirilemezse gelecekte şiddeti sıradan, iyi, doğru ve güzel olarak değerlendiren kitlelerle karşılaşmak muhtemeldir. Bireyler, bu içeriklerin desteğiyle şiddete duyarsız kalan veya bizatihi şiddet uygulamaktan kaçınmayan bir konuma gelebilir.” dedi.
Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Sosyoloji Bölümünden Dr. Berat Dağ, sosyal medyada şiddet içerikli olayların canlı yayınlanmasının toplumda nasıl bir etki oluşturduğunu değerlendirdi.
Sosyal medya ve toplum arasındaki ilişki karmaşık
Sosyal medya ve toplum arasındaki ilişkinin oldukça karmaşık olduğunun söylenebileceğini ifade eden Dr. Dağ, “Bu ilişki göz önünde bulundurulduğunda sosyal medyanın toplumsal olaylara nötr, olumsuz veya olumlu bir etkisi olabileceği düşünülebilir. Dolayısıyla sosyal medya, şiddet içerikli toplumsal olayların teşhisi ve çözüm sürecine etkide bulunabildiği gibi, yine belirtilen bu olayların normalleşmesi ve yaygınlaşmasında da etkili olabilir. Bu noktada karşılaşılan sosyal medya içeriklerinin nasıl değerlendirildiği sorusu önem kazanıyor. Bireylerin sosyal medyada karşılaştığı şiddet içerikli olayları eleştirel bir farkındalıkla birlikte ele alamadığı durumlarda endişe, korku ve dehşet içinde toplumsal yaşamdan kopma ihtimali artıyor. Diğer taraftan bireyler, bu tür içeriklerin olumsuz etkilerine açık olan bir bilinç düzeyinde kaldığında mevcut şiddet ortamının öznesi haline de gelebiliyor.” dedi.
Toplumsal duyarsızlık ve şiddetin normalleşmesi
Sosyal medyada şiddet içerikli olaylara maruz kalmanın, toplumsal bir duyarsızlaşmaya neden olabileceğini belirten Dağ, şöyle devam etti:
“Bireylerin sosyal medyada sürekli olarak şiddet odaklı içeriklere maruz kalması, şiddete karşı toplumsal bir duyarsızlaşmayı da tetikleyebilir. Yani bireylerin sosyal medyada sıklıkla bu tür içeriklerle karşılaşması, söz gelimi, alelade bir çizgi film ile bir yaralama, cinayet veya katliam haberinin arasındaki farkı fark edememesine neden olabilir. Bu bağlamda şiddetin sıradan ve hatta güzel bir şey olarak gösterilmesine tepkisiz kalan veya rıza gösteren bireylerin iyi ve doğru olana ilişkin algısı değişecektir. Bugün sosyal medyanın katkısıyla birlikte dünya ölçeğinde toplumsal bir duyarsızlığın süreklileştiği ölçüde şiddetin öznesi haline gelen kitlelerin de ortaya çıkmaya başladığından söz etmek mümkündür.”
Silahlı kavgaların canlı yayınlanması…
Sosyal medyanın, tek başına toplumsal değerlerin geldiği konumun bir göstergesi olmadığına işaret eden Dr. Berat Dağ, “Çünkü toplumsal yaşam, sosyal medyanın doğrudan yansıtamayacağı ölçüde çoğul ve karmaşık yönler içerir. Bu nedenle toplumsal düzlemde dayanışmacı, rekabetçi ve çatışmacı ilişkilerin eşzamanlı bir biçimde süreklileştiği savunulabilir. Buna rağmen artık izlenebilir hale gelen bu tür şiddet olaylarının çoğalması, toplumsal sürekliliğin geleceği için açık bir riske de işaret etmektedir. Şayet bu tür olayları önleyecek çözüm önerileri geliştirilemezse gelecekte şiddeti sıradan, iyi, doğru ve güzel olarak değerlendiren kitlelerle karşılaşmak muhtemeldir.” diye konuştu.
TikTok şiddet içeriklerinin hızla yayılmasını nasıl kolaylaştırıyor?
TikTok gibi platformların, bireylerin birbiriyle saniyeler içinde çoklu etkileşimlere girebilmesini sağlayan bir niteliğe sahip olduğunu dile getiren Dağ, “Dolayısıyla bu platformlar çok kısa bir sürede herhangi bir içeriğin yayılmasını sağlayabilir. Buradaki asıl sorun, bu içeriklerin hızla yayılması bağlamında belirli bir temel, kural ve kontrole tâbi olmamasıyla ilişkilidir. Yani bu ve benzeri platformlardan hızla yayılan içeriklerin ne ölçüde güvenilir olduğu önemli bir soru konusudur. Bu nedenle sosyal medyadan yayılan şiddet bombardımanına alternatif oluşturan bir teknoloji üretimi ve tüketimi üzerine düşünmek her zaman için önemini korumaktadır.” şeklinde konuştu.
Ahlaki değerleri etkiliyor mu?
Dr. Berat Dağ, sözlerini şöyle tamamladı:
“Şiddet içerikli olayların sosyal medyada yayınlanmasının ahlaki açıdan birçok sonucu olabilir. Bu çerçevede şiddet içeriklerine maruz kalan bireyler, etken veya edilgen bir şekilde sadece kendi çıkarlarına gömüldüğü bireyci bir teamüle yönelebilir. Daha somut bir ifadeyle bireyler, bu içeriklerin desteğiyle şiddete duyarsız kalan veya bizatihi şiddet uygulamaktan kaçınmayan bir konuma gelebilir. Diğer taraftan aynı bireyler, bu içeriklerin eleştirel bir okumasını yaparak şiddet olaylarının engellenmesi için toplumsal hareketlere de yönelebilir. Yani bireyler, bu tür olayların önlenmesi adına sosyal medyayı da kullanarak daha adil, eşit, özgür ve dayanışmacı bir toplumsal yaşamın imkânlarını aramaya başlayabilir.”